Pralognan - Fransa (2. Bölüm)

PROLOG

İki geleneksel tırmanışçı Aiguille de la Vanoise’da yani Vanoise’in simgesel ve kartpostalları süsleyen iğnesinde bir duvar çıkışı yapmaya karar verdi. Sarışın olan yakınlardaki Albertville’de dağcılık malzemesi satan bir mağazada çalışıyordu ve esmer olan Grenoble’da yaşıyordu ve bir askerdi. Hızlı ve verimli tırmanmak istiyorlardı, bu yüzden dinamik emniyetle ikisi de aynı anda tırmanıyordu. Albertville’li olan lider olarak önden gidiyor ve yaklaşık 30 metre sonra Grenoble’lı da onu takip edip kaydaki emniyet malzemelerini topluyordu.

Hızlı tırmanıp kısa zamanda yükseliyorlardı. Hareketleri sıvı gibiydi. Ancak, yükseldikçe ve sağ diagonala yöneldikçe kaya her metrede biraz daha gevşiyor ve çürüyordu. Aniden lider keskin bir çığlık attı! Arkadaşını az önce üzerine bastığı şimdi ise serbest düşüşte olan kaya parçasından uyarmak için bağırıyordu: “taş!”. Düşen kaya parçası askerin yakınından geçti ve şans eseri zarar vermeden kurtuldular. Kaya, biraz sonra, dağın yüzeyine çarptı ve dönerek düşmeye devam etti. Yere çarpınca bin parçaya ayrıldı. Tırmanışçıların kalbi 200 km/saat hızla giden Mustang motoruna pompalanan benzin gibi tüm vücuduna kan ve adrenalin pompalıyordu. İkisi de bir süre durup kendine gelmeye çalıştı. Lider biraz sonra dikkatle birkaç metre daha yükseldi ve yerden yaklaşık 150 metre yukarıda durarak onları güvenceye alacak olan istasyonu kurdu. Muhtemelen emniyet malzemesi de bitmiş olmalıydı. Artçı geldi ve istasyonda buluşup biraz dinlendiler. Lideri değiştirdiler. Belki daha zor bir ip boyuna geldiler, belki de yalnızca onun sırası…

Esmer tırmanışçı sağ çapraza yükselen çatlaktan devam ediyor. Bir iki friend yerleştirerek yükseliyor. Kayanın gevşek olduğunu şimdi o da hissediyor, ama buradan geri dönmenin bir yolu yok. İstasyondan 10 metre yükseliyor ve dinlenmek için büyük bir kaya çıkıntısına tutunuyor. Ancak kayanın dinlenmeye pek niyeti yok. Kaya gevşek, kaya hareketli.. Fazla serbest enerjisinden kurtulmak istiyor…Yeniden stabil pozisyona geçmek istiyor. Bunu burada yapamaz. O zaman potansiyel enerjisini azaltmak için düşmesi ve vadi tabanına ulaşması lazım. İşte böylece birkaç yüz metre düşmeye karar veriyor.

Esmer adam kaya bloğuna tutunuyor. Ve tutunduğu blok dağın yüzeyinden kopuyor. Artık serbest. Tırmanışcı kayayla beraber düşüyor. Belki bunu öngördü, belki de görmedi. Çatlağa yerleştirdiği emniyetler de onu durduramıyor, böylece daha da düşüyor. O ve emniyetçisi saniyenin onda birinde gözlerinde korkuyla göz göze geliyorlar. İstasyonun yaklaşık 10 metre kadar altına düşüyor, toplamda ise 20 metre düşüp sertçe kayanın yüzüne çarpıp sekiyor. Suratı kanıyor, bacağı kanıyor, üstüne basamıyor. İpin ucunda acı içinde bir o yana bir bu yana sallanıyor. Elinden gelebilecek bir şey yok.


Aiguille de la Vanoise

La Balade des Joyeux Marmottons–Neşeli Dağ Sıçanlarının Yürüyüşü

"La Balade des Joyeux Marmottons" rotasını çıkacağımız için heyecanlıyız (Marmot = dağ sıçanı [daha ziyade tombul bir hamstera benziyor]). Rota Aiguille de la Vanoise’ın yüzeyinde yer alan bir duvar rotası. Aladağlardaki basit bir geleneksel rotadan sonra bu ikinci duvar tırmanışım olacak. Vadi tabanında yükselip rotanın dibine geldikten sonra 250 metrelik bir yüzey tırmanışı ve üstüne 50 metrelik ince sırt tırmanışı neticesinde zirveye ulaşıyorsunuz. Yani şimdiye kadar ki en uzun rotam. Spor tırmanışta da gelenekselde de daha zorlarını tırmanmış olsam da boltlar arası mesafesinin açıklığı, rotanın uzunluğu ve dağ koşulları bunu en ciddi tırmanışlarımdan biri yapıyor. Zorluk rehber kitaba göre D, 5b.

İki takım halinde çıkacağız. Rehberimiz Bernard ve dostumuz Pierre bir takım, ,ben ve abim diğer takım. Pierre ve Bernard birbirlerinin emniyetini alarak bizden önceki ekip olarak tırmanışa başlıyor. Karabinalar öndeki ekip tarafından boltlarda takılı bırakılacak böylece biz de rotanın ne tarafa gittiğini anlayabileceğiz. Bu önemli çünkü rotayı bilmiyoruz ve boltlar arası mesafe oldukça uzun. Zor kısımlarda 2-3 metrede bir, kolay kısımlarda ise 10 metrede bir boltlanmış rota. Arada malzeme atma imkanı da olmadığı için kolay kısımlar psikolojik anlamda daha zor hissettirmiyor değil.

Bir önceki bölümde fotoğrafını paylaştığım vadi tabanında yer alan gölet üzerindeki geçit üzerinde duruyoruz. İki gün önce bu rotayı bir kez daha denemiştik, ancak dağın yüzeyi yağmurdan hala ıslak olduğu için vaz geçmiştik. Bu noktadan rotaya bakıp kuru olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Bunu anlamak mümkün değil, ancak bizim rotanın 30 metre kadar solunda iki kişi görüyorum. Tırmanışa hazırlanıyorlar.


Gölet’ten görüldüğü şekliyle rota. Duvar sonrası sırttan zirveye ulaşıyor.
Rotanın tabanına yaklaşmaya başlıyoruz. Biz yürürken bu iki tırmanşçı tırmanışlarına başlıyor. Tamam o zaman. Kaya kuru olmalı. 20 dakikalık yokuş çıkışından sonra rotanın başındayız. Emniyet kemerlerimizi giyip, ipimize giriyor, ekipmanlarımızı kuşanıyoruz. Önden rehberimiz ve Pierre gidiyor. Onlar sonraki ip boyuna geçince benim sıram geliyor. Tırmanışa başlayamadan hiçlikten bir kız gelip bu rotanın La Balade des Joyeux Marmottons olup olmadığını soruyor. Onlar da tırmanacaklarmış. Aynı rotada aynı anda üç ekip! Popüler bir rotada olmalıyız. Başlıyorum. İlk ip boyu yanlış hatırlamıyorsam 5c zorluk derecesinde.

İki ip boyu sonrasında, ikimizde istasyona ulaşmış ve tekrar tırmanışa hazırlanırken bir çığlık duyduk. Bir uyarı çığlığı. Hepimiz yukarı baktık. Çığlığın geldiği yere. Bakar bakmaz neden bağırdığını anladık. Büyük bir kaya parçası (tam boyutunu söylemek imkansız olsa da bence bir Mini Cooper kadar vardı) ekseninde deli gibi dönerken hızla ve korkutucu bir biçimde üstümüze doğru geliyordu. On metre kadar sol üst çaprazımızda dağın yüzeyine çarpıp parçalara ayrıldı ve daha küçük parçalar halinde düşüşüne devam etti. Bize çarpmadığı için şanslıydık, ancak yine de o kadar yakınımızdan geçmişti ki hemen yanımızdaki havayı yarma sesini duyabiliyorduk. Birkaç metre ile kurtarmıştık.

Yukarı batık ve küfrettik. Duvarda kendimizi koruyacak hiçbir şeyimiz yoktu ve açıkta kalmıştık. Kafamızdaki kaskların bu taşları engellemek adına herhangi bir işlevleri olmasının imkanı olmadığını biliyorduk. Bize çarpması durumunda muhtemelen komple götürürdü. Yapacak daha iyi başka bir şey olmadığı için tırmanışa devam etme kararı aldık. Tam tırmanışa tekrar başlayacakken bir kaya parçası daha dibimizden son sürat geçti-bu sefer görememiştik bile. Yukarıdan uyarı çığlıkları olmadığı için bunu beklemiyorduk. Ve bu sefer daha da yakında hissetmiştik. Sonraki ip boyunda vurulmadan tırmanma umuduyla hızla yükseldim. Neyse ki sağ salim istasyona ulaştım. İşte ikinci çığlığı burada duydum.

Tekrardan yukarı baktım. Doğrudan yukarıdaki iki tırmanıcıya. Bir tanesini ipin ucunda sarkaç gibi sallanıp aynı zamanda acı içinde çığlık atarken gördüm. İşte bu yüzden bu tırmanışım en ciddi tırmanışlarımdandı. Zorluk derecesi fazla olmayabilirdi, ancak iki emniyet arası on metreye ulaşan bir dağ yüzeyinde kötü stres yönetimi, heyecanlanmak veya hızla üzerine gelen bir taşın çarpması gibi bir çok faktörün birleşimi bu tırmanışı gerçek anlamda ‘ciddi’ yapmıştı. Yukarıdaki tırmanışçıyı ipin ucunda bağırıp sallanırken görmek de oldukça ciddi sayılırdı. İnsanı düşünmeye itiyordu tüm bunlar, ki bu da pek iyiye alamet olamazdı.

Biraz sonra inmeye karar verdiler. Düşen tırmanışçı emniyetçisi tarafından bulunduğum istasyona kadar indirildi. Şans eseri bu istasyon bir sette yer alıyordu. Dinlenmesi için en ideal yer burası olacaktı. Yukarıdaki rehberimiz Bernard telsizi ile kurtarma ekibini aradı ve Fransızca bir şeyler söyledi. Duvarın ortasında, yerden 100 metre yukarıda gökten kucağıma indirilen bu kan içindeki adamın istasyona bağlanmasına ve emniyete alınmasına yardım ettim. Alnı kaşları arasından yarılmıştı, suratı kan içindeydi. “Güzel değil mi?” diye sordu bana. “Kanlı” diye cevapladım. Pantolonun yırtığından bacağı gözüküyordu. Yaralıydı, üstüne basamıyordu, ancak kırıldığını sanmıyordum. İçinde bulunduğu durumu düşünürsek oldukça geveze birisiydi. Nereli olduğumuzu sordu. Kendisi Grenoble’da yaşayan bir Madagascar’lıymış. Kullandığı friend’i görünce “geleneksel mi çıkıyordunuz” diye sordum ve her trad tırmanışçısının vereceği “ölümüne geleneksel!” yanıtını aldım. Omzuna dokundum ve iyi olacağını söyleyip tırmanışa devam ettim.

Sonraki ip boyunu da tırmanıp istasyona geldik. Rehberimiz yukarıdan bağırıyordu. Dikkatli dinleyince beklememizi istediğini anladım. Neden beklemeliydik ki? Pierre Türkçe açıkladı: “helikopter gidene kadar bekleyin”. Ne helikopterinden bahsediyordu? Arkama, vadiye baktım. Pervanelerin sesi gitgide yakınlaşıyordu. Demek Bernard diğer ekip için telsizle helikopter çağırmıştı. Helikopter hızla 10-15 metre kadar arkama geldi. Tam olarak aynı yükseklikteydik. Korkutucu bir deneyimdi. Bir dağın yüzünde, uçan bir makinenin homurtusunu çok ama çok yakından, omzumuzun hemen arkasında duyuyorduk. Öte yandansa bu harika ve muhtemelen hayatta bir kere yaşanacak bir deneyimdi.

Kurtarma ekibi geliyor
İşte bu kadar yakın

Kurtarıcı.
Helikopterden iple sete inen kurtarıcılar çok hızlı davranıp kısa sürede iki tırmanışçıyı da helikoptere çekip uzaklaştı. Uçan kocaman bir makineye bu kadar yakın tırmanmak çok ilginç ve nadide bir his, gerçekten yukarıda olduğunuzu hissettiriyor.
Helikopter uzaklaştıktan hemen sonra
Son iki ip boyu

La escalading bro.

Rotanın kalan kısmı alttaki ip boylarına kıyasla daha sıradandı. Slab (pozitif) rotaları da rotaların slab kısımlarını da pek sevmiyorum. Beni genelde endişelendiriyorlar. Bu rotanın da daha kolay kısımları genelde pozitifti. Boltlar arasında 10 metre varken özellikle slab kısımlarda düştüğünüzde kayaya çarpacağınız veya en azından bazı yerlerinizi sürteceğiniz kesinken tedirgin olduğum zamanlar oldu, ama rotayı bitirmeyi başardık. Yukarıdaki zirve sırt hattına ulaştığımızda ince sırta oturduk ve biraz dinlendik. Zirveye yaklaşık 50 metrelik bir tırmanış kalmıştı. Rehberimiz running belay-dinamik emniyet alma yöntemini önerdi ve hızla birbirimize ipe bağlanıp tekrar tırmanışa başladık. Bu kısımlar 3-4 derece civarıydı. Basitti ancak ince sırt gerçekten inceydi yani her iki yanı da uçurumdu ve oldukça boşluklu bir tırmanış oldu. Mümkün mertebe aralara malzeme atarak ya da babalara perlon bağlayarak yolumuza devam ettik. Duvardan daha stresliydi diyebilirim. Bu şekilde sonunda zirveye ulaştık. Harikaydı. Buradan manzara çok güzel görünüyordu.

Zirveden manzara, donmuş göl

Zirveden manzara, donmamış göl

İp inişi.
3. bölüm kısa süre sonra sizlerle olacak.
Not: Düşen tırmanışçının partnerini Albertville’de mağazasında ziyaret ettik. Durumu iyiymiş :)

Continue with part III

Yorumlar

  1. Great post, you can begin a writing career as Barish Alpay now. It seems you had quite a lot of fun during the climb, I'm glad nobody is seriously hurt. But confess it you shit on your pants.

    Nameless One: No wonder my eyes hurt. There is a damn novel written in white on black background.

    YanıtlaSil
  2. Morte: Thanks. However, consider this; if it was black letters on white background; you could turn blind.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder