Climate Neutrality 2050

Climate neutrality basitçe, atmosfere salınan CO2 gazı ile atmosferden toplanan CO2 gazının dengede olması durumunu ifade ediyor. Net-zero ya da balance olarak da biliniyor. Kelimelerin de başlı başlarına fail ve politik olmaları sebebiyle bu terimlerden her birinin diğerine göre ufak da olsa farklı anlamlar içerebildiğini söylemek mantıklı. Bu ve daha derin olabilecek benzeri sebeplerle, AB neutrality ve net-zero ifadelerini kullanırken, Paris Anlaşması ise bunu balance/denge kelimesiyle ifade etmiş.

Kaynak: Pixabay

İki gün öncesine gelelim. AB Parlementosu ile üye devletlerin 2050 hedefleri konusunda, tüm gece süren tartışmalar sonucunda sabah 5'e doğru anlaşmaya vardığını belirten haberler, daha güneş doğmamışken servis edildi. Buna göre AB, 2050 yılında climate-neutral bir bölge olma hedefi konusunda kendi içinde anlaşmaya varmış oldu. Tabi, fazla hayallere dalmadan bunun provizyonel, yani nihai olmayan bir anlaşma olduğunu da not etmek lazım.

Konunun biraz geçmişine bakacak olursak, Paris Anlaşması, bu yüzyılın ikinci yarısında CO2 emisyonu ve emilimi arasında 'dengeye' ulaşılması hedefini koyuyordu. AB'ye üye ülkelerin bireysel olarak yaptıkları gibi, AB de bir organizasyon olarak 2015 yılında Paris Anlaşmasını imzalamıştı. Akabinde ise 2019 sonunda kabul ettiği 'European Green Deal' ile yol haritasını çizmiş ve 2050 climate neutrality hedeflerini yayımlayacağı Avrupa İklim Kanununu yayımlama hedefini koymuştu. 21 Nisan itibarıyla AB'nin, hedefine ulaşma doğrultusunda bir adım daha atmış olduğunu söyleyebiliriz.  

Paris Anlaşmasındaki İlgili Madde

Kelime seçimleri (özellikle politikacıların ve yasal metinlerin) ve taşıdıkları anlamlardan söz etmişken bu konuda bir iki noktaya daha değinmek istiyorum. Kelimelerin ve diğer varlıkların, diğer bir ifadeyle insan-dışı faillerin sosyal düzenimizdeki, siyasetteki ya da bilim ve teknoloji uygulamalarındaki önemi bir çok çalışmada sosyal bilimciler tarafından inceleniyor. Konumuzla ilgili olarak fazla uzaklara gitmeden, bu kapsamda, iklim ve iklim değişikliği kelimelerine hızlıca göz atmakta fayda var. Çünkü kelimeler, ifade ettikleri ve onlara yüklenen anlamlar her zaman birbiriyle uyuşmayabiliyor ya da zamanla değişebiliyor. 

Kaynak: Pixabay

İklim uzun süre, hatalı olarak hava/hava durumu ile aynı anlamda kullanıldı. Şu an ikisi arasındaki fark daha belirgin. Artık biliyoruz ki iklim, yerel değil küresel olarak anlaşılması ve yaklaşılması gereken bir olguyu ifade ediyor. Tam da bu yüzden iklim söz konusu olduğunda, şu ana kadar pek başarılı olamasalar da, AB gibi, BM gibi büyük ve çok uluslu organizasyonların öne çıkmasını bekliyoruz. 

İklim değişikliği ile ifade edilen olgu ise hem ardında yatan karmaşık bilimi ve onu anlama/uygulama şeklimizi, hem de iklim değişikliğinin kaynağını, olası çözümlerini, hayatımıza ve geleceğimize olan etkisini içeriyor. 

İki terim de artık beraberlerinde getirdikleri iklim adaletiiklim mültecileri, iklim savaşları, iklimin geleceği, direnç (resilience), adaptasyon, CO2 salınımlarının azaltılması (mitigaton), sürdürülebilirlik, iklim ekonomisi gibi bu yazıda detaylarına giremeyeceğim kavramlardan bağımsız olarak düşünülemeyecek durumda. Yani kanun yapıcılar iklim ve iklim değişikliği konusunda aksiyon alırken yalnızca küresel ısınma seviyesini sanayi öncesi seviyelerin 1.5 - 2 derece üzerinde sınırlamayı amaçlayamayacak durumdalar. Bu bir hedef değil, yalnızca bir sonuç olabilir. Beraberinde demokrasi, insan hakları, daha yaşanabilir bir dünya, sürdürülebilir ve iş imkanları olan bir gelecek de hazırlamak zorundalar. İşte bu yüzden bu süreç bu kadar çetrefilli, zor ve uzun. Ve işte bu zorluklar yüzünden AB, bu konuda gece-gündüz demeden çalıştıklarından emin olmamızı istiyor ve tüm gece süren tartışmalar sonucunda sabah 5'e doğru çalışmalarını nihai olmayan bir mutabakatla tamamlamalarını bir başarı hikayesi olarak sunuyor.

Yorumlar